Türk Otomotiv Sanayi Tarihi Gelişimi
Tekerleğin icadıyla başlayan ulaşım araçları serüveni; at arabalarının keşfedilmesi, motorun icadı gibi önemli dönüm noktalardan geçmiştir. İstanbul’a oldukça geç giren arabalardan önceleri saray kadınları ve hastalar faydalanabilmiştir. Uzun süre erkekler hasta ve sakat olmadıkları müddetçe arabaya binmemiştir. Osmanlı döneminde taşıma sanayi İstanbul Saraçhane etrafında gelişmiştir. Sanayi Meslek Okulu için ilk önemli girişim, Teknik Okulları faaliyete geçiren Mithat Paşa döneminde yapılmıştır, daha sonrasında bünyesinde bir de fabrika kurulmuştur. O dönemde teknoliji ve bilim transferi yapmak için günümüzdeki gibi okullardan yüksek derece ile mezun olanlar Avrupa’ya eğitime gönderilerek, Otomotiv Sanayi Gelişimine katkıda bulunmuşlardır.
Otomotivde askeri önemin fark edilmesinden sonra, askeri kamyonlar da ithal edilmeye başlandı. Otomotivin öneminin fark edilmesi ile ulusal sanayide girişimler ve gelişmeler birbirini takip etti. 1916’da Osmanlı Taşıma Araçları Şirketi’nin kurulması, Otomotiv Sanayinin ülkemizde gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Hükümet İstanbul Limanı’nı yeniden canlandırmak için 1927-1928 yılları arasında İstanbul’da serbest bölge kurulmasına destek verdi ve bunun sonucunda Ford Motor firması ile 25 yıllık bir anlaşma imzalandı. Ford Motor firması Tophane Bölgesi'nde 450 çalışanı ile çalışmaya başlamıştır. 1931 yılına gelindiğinde kamyonların ve otomobillerin günlük üretimi 48 aracı bulmuş ve araçlar ihraç edilmeye başlanmıştı. Tarımsal ürünlere talebin artmasıyla, yeterli arzı sağlamak için araçlar tarıma yönlendirildi. Traktörler ve diğer tarım makineleri insanların kullanımına sunulduğunda at arabaları ve binek arabalar o çağda kullanılan en yaygın ulaşım araçlarıydı. İthal edilen kamyonetlerin minibüslere dönüştürülmesi gibi modernizasyonlar Otomotiv Endüstrisinin geleceğinin aydınlık olduğunu göstermiştir. 1952 yılında yabancı sanayiciler, yerli sanayiciler ile ortaklık sözleşmesi yapmak üzere Türkiye’ye gelmeye başladılar. Bu arada tarımsal sanayi gelişimi için yapılan çabalarda 1961 yılına kadar devam etti. 1956 yılında Minneapolis-Moline Türk Traktör ve Tarım Makineleri faaliyete geçti ve TürkHava Kurumu tarafından Türkiye’nin ilk uçak motor fabrikası inşa edildi. Ayrıca tesis traktör ve tarımsal makineler üretmek için Mekanik ve Kimyasal Sanayi Anonim şirketine devredildi. Yavaş yavaş Türk Otomotiv Sanayi yatırımlarının ilk adımları atılmış ve1959 yılında Otosan kurulmuştur.
1960’lı yıllarda hedef, Türkiye’de Otomotiv Sanayi'nin yerli araçlarını üretmesiydi. 1961 yılında Devlet Demir Yolları Lokomotif bölümünden 20 idareci ve mühendis bir proje için toplandılar. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel yerli bir otomobilin üretilmesini ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenine kadar hazır olmasını istedi. Projenin amacı Türkiye'nin kendi imkanları ile otomobil üretebileceğini göstermek ve bu yolla sanayideki diğer sektörlerin etkin katılımını ve gelişimini sağlamaktı. Bu aynı zamanda Türkiye’de teknolojik alanda değişimin bir ölçüsüydü; teknoloji transferi yapan ülkemiz artık kendi sanayisinde kendi mühendislik eserlerini üretiyor olacaktı. Proje için bir araya gelen mühendislerin, teknisyenlerin 129 gün içinde bir araba yapabilecek imkanları yoktu. Kimse Türk mühendislerinin ne motor ne de araba üretebileceğine inanmıyordu. Ekip, çalışmalarına en uygun yer olan Eskişehir’deki Demiryolu tesisinde başladı. TULOMSAŞ (Türk Lokomotif & Motor Sanayi) ilk arabayı bitirmeye yakın, Cumhuriyet Bayramı töreni için bir değil iki araba üretilmesi mesajı ulaştı. Tüm zorluklara rağmen ilk yerli otomobil olan “Devrim” 29 Ekim 1961 sabahı doğmuş oldu. “Devrim” arabası Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’i karşılamak üzere Parlamento binası önüne gönderildi. Zamanın şartları gereği araçların trenle intikali sırasında, yakıt bulundurmayacaklardı. Tören alanına gelindiğinde bir arabanın yakıt tankı acele ile doldurulduğundan çok az yakıtı vardı ve benzin Mozoleye götürmeye yeterli olmadığından 100 metre gittikten sonra motoru durdu. Batılıların izinden giderek araba üretme hayali kurarken bu herkes için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ertesi gün bütün gazetelerin başlığı şu şekildeydi. “100 metre gittikten sonra bozuldu”; fakat Devrimin neden durduğuna dair hiçbir açıklama yayınlanmadı. Daha sonra araçlar çalıştırılmış olsa da, o ilk sürüşteki etkiyi zihinlerden silemedi. Günümüze kadar ulaşan Devrim arabaları şu anda TULOMSAS müzesinin özel garajında muhafaza edilmektedir.
Daha sonra Vehbi Koç’un girişimi ile yeni bir proje sunuldu; artık Türkiye yerli araba üretmek için hazırdı. 10 Ocak 1966’da Endüstri Bakanlığı’na yapılan başvuru kısa sürede sonuç verdi. Sonrasında 12 yıl boyunca, 84000 adet olarak üretilen Türkiye’nin ilk yerli arabası “Anadol”, Türk halkı için oldukça popülerdi. Otomobile isim bulmak için düzenlenen yarışmaya 150000 geri dönüş alınmıştı. Anadol, 1100 motorlu, 4 vitesli bir otomobildi. Anadol’un iki ve dört kapılı olmak üzere iki modeli üretilmişti. Yapıldığı dönemde kaportasının zayıflığı nedeniyle tartışma konusu olan Anadol 2000’li yıllara kadar dayanarak herkesi şaşırtmıştır. Türkiye’deki otomotiv sanayi 1960’lı yıllardan önce ithal ikamesi amacı ile kurulmuş, sektör tarım araçları ağırlıklı olarak varlığını sürdürmüştü. Anadol’un üretime başlamasından sonra 1968 yılında Türk Otomobil Fabrikası kuruldu ve 1971 yılında Tofaş İtalyan Lisansı ile Murat 124 modellerini üretmeye başladı. Yine 1969 yılında kurulan Oyak, Fransız Renault lisansı ile ilk modelini 1971 yılında Renault 12 olarak hayata geçirmiştir. Türkiye’nin coğrafi şartlarına uygunluğu nedeniyle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılan bu otomobil, zamanla ülkemizde en yaygın kullanılan otomobil haline geldi. Bu dönemde koltuk, döşeme, lastik, kauçuk parçalar ve akü üretebilen Türk sanayisi motor aksamı, piston, sekman, subap, dişli üretimine de geçmiş, üretim alanı ticari ağır vasıta olan MAN, Otoyol, Karsan, Otomarsan, Genoto, Chrysler, BMC fabrikaları da üretime geçti. Türkiye’de sanayileşmenin ve dışa açılmanın ilk yıllarında ticaretin gelişmesiyle özellikle küçük esnafın kamyonete gereksinim duymasıyla Otosan, Anadol Kamyonet üretimine geçti. 1980’li yıllarda Anadol’lar kamyonete dönüştü.Bu durum kısa zamanda ilk yerli otomobilin üretiminin azalmasına sebep oldu.
1985-1990 yılları arasında Renault üretiminde yenilikler ve farklılıklar yarattı ve yıllarca Renault arabalarının değişik modelleri için çalıştı. Renault 9 model, ilk hatchback model Renault 11, ilk dizel motoruna sahip olan Anadol kamyonet, Toros modeline dönüşen Renault 12 serileri 2000’li yıllara kadar ulaştı. 1990’lı yıllara baktığımızda Renault’un en üst modeli Renault 21 Türkiye'de üretilmeye başlandı ve yerli üretim olan Opel Vectra, Ford Escort ve Toyota sanayideki yerini aldı. Daha sonraları bu firmaları, Honda, Hyundai gibi firmalar yerli üretimler ile takip etti.
2000 yılından sonra, sürekli değişen ekonomik ve sosyal şartlarla birlikte Türk Otomotiv Sanayi modelleri, markaları, yenilikleri ve değişiklikleri ile süratle gelişmesini sürdürdü. Bu zaman içinde özellikle araştırma ve geliştirme çalışmaları büyük oranda ülkemizde ve kendi mühendislerimizce yapılan Tofaş/Fiat Doblo, Ford Transit Connect ve Tofaş/Fiat/Peugeot/Citroen/Fiorino/Bipper/Nemo araçlarının üretimi ayrı bir önem taşımaktadır.
1996 yılı sonrasında yani Gümrük Birliği ile birlikte uluslararası standartlarda üretim ve ürünlerinin kalitesi ile Dünya pazarlarına ihracat yapan bir sektör konumuna gelmiştir. Otomotiv sektörü, gelişmiş ve hatta gelişmekte olan ülkeler için “anahtar” sektör rolündedir. Güçlü bir otomotiv sektörü, sanayileşmiş ülkelerin ortak özelliklerinden biri olarak gözümüze çarpmaktadır. Otomotiv sektörünün bu denli bir öneme sahip olmasının başlıca nedeni, bu sektörün diğer sektörlerle olan yakın ilişkileridir. Otomotiv sektörü, başka birçok sektörün ürettiklerinden yararlanır; bunların başında demir-çelik, cam, plastik,tekstil, elektronik ve elektrik sektörleri gelir. Bunun yanında, otomotiv sektörü, yaptığı üretim ile bazı sektörlerin de verimli bir şekilde işlemesini saplamaktadır. İnşaat, turizm ve tarım sektörleri, bunlara örnek olarak verilebilir. Ayrıca, otomotiv sektörünün, savunma sektörüne ve dolaylı olarak da ülkenin milli güvenliğine katkıda bulunduğu da bilinmektedir.